A SALONU
GALERİ SOYUT / ÇANKAYA
14 Kasım 2025 - 26 Kasım 2025
18.00 - 20.00
Resim Sergisi
Sanatçı Murat Özdoğru, yeni kişisel sergisi “Çizgi’nin Belleği / Memory of the Line” ile 14 – 26 Kasım 2025 tarihleri arasında Galeri Soyut / Çankaya, A Salonu’nda sanatseverlerle buluşuyor. Özdoğru’nun çizgi ve nokta temelli üretimleri, izleyiciyi hem görsel hem de duygusal bir iyileşme sürecine davet ediyor.
Sanatçının çalışmalarında çizgi, yalnızca bir biçimsel öge değil, geçmişle hesaplaşmanın ve bilinçaltındaki duygularla yüzleşmenin bir aracı olarak öne çıkıyor. Her çizgi, bastırılmış korkuların, unutulmuş anıların ve içsel dönüşümün sessiz bir tanığı.
Murat Özdoğru’nun sanatı, sanatın terapötik gücü üzerine kurulu. Çizgi ve nokta, onun için yalnızca biçimsel tercihler değil; tekrarlanan, ritüel bir eylemin sonucu olarak ortaya çıkan birer iyileşme yöntemi.
Van Gogh’un depresyonuna rağmen üretmeyi sürdürmesi, Frida Kahlo’nun acılarını otoportrelerinde mitolojikleştirmesi ya da Yayoi Kusama’nın obsesyonlarını sonsuz noktalara dönüştürmesi gibi, Özdoğru’nun üretiminde de sanat, bireysel bir katharsis (arınma) sürecine dönüşüyor.
Sanatçı, doğadaki desenleri, tekrarları ve ritimleri çizgi ve nokta üzerinden yeniden inşa ederken, izleyiciyi de kendi iç dünyasına yöneltiyor. Çizgi ve nokta, burada hem kişisel bir iyileşmenin, hem de kolektif bir hafızanın izlerini taşıyor.
Özdoğru’nun erken dönem yapıtlarında çizgi ve nokta, içsel bir çatışmanın izlerini taşırken; zamanla bu öğeler doğayla bütünleşen, daha organik ve akışkan bir dile evriliyor. Sanatçının eserleri, kaostan düzene, korkudan dinginliğe, geçmişten doğaya uzanan bir yolculuğun haritasını oluşturuyor.
Bu dönüşüm süreci, sanatçının kendi ifadesiyle bir “tedavi ritüeli”ne dönüşüyor:
“Çizgi, benim mitolojimdir. Nokta, benim tedavimdir.”
Murat Özdoğru, 1976 yılında Dicle, Diyarbakır'da doğdu. 2002 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’ne girdi ve 2006 yılında Prof. Dr. Zafer Gençaydın Atölyesi'nden mezun oldu. Aynı zamanda Prof. Dr. Hayati Misman'dan baskı resim (gravür) dersleri aldı. 2006 yılında Art Forum Ankara Genç Sanatçılar Resim Yarışması'nda Jüri Özel Ödülü'nü kazandı. Çalışmalarını Ankara'daki atölyesinde sürdüren sanatçı, çizgi ve metaforik anlatım üzerinden travmatik deneyimlerini ve mitolojik unsurları işlediği eserlerle dikkat çekmektedir.
Özdoğru'nun sanat pratiği, çizginin hem fiziksel hem de psikolojik sınırlarını keşfetmeye dayanır. Çocukluğunda yaşadığı travmalardan kurtulmak için geliştirdiği sayma ritüeli, sanatının temelini oluşturur. Bu ritüel, onun resimlerinde tekrarlayan çizgiler ve simgelerle kendini gösterir. Sanatçı, çizgiyi metaforik bir totem haline getirerek geçmişiyle yüzleşir ve bilinçaltındaki figürleri dışavurur.
Mitoloji ve sembolizm, Özdoğru'nun sanatında önemli bir yer tutar. Eserlerinde yer alan kadın figürleri, klasik mitolojik anlatılardan farklı olarak sanatçının içsel dünyasını ve doğayla olan ilişkisini temsil eder. Bu figürler, bilinçaltındaki korku, delilik ve coşku gibi duyguların sanatsal bir ifadesidir.
Kişisel sergileri arasında 2024 yılında Galeri Soyut'ta gerçekleşen "Çizginin Hikayesi" ve 2021'de Balaban Sanat Galerisi'nde düzenlenen "Bükey Geçişler" öne çıkar. Sanatçının çizgisel üslubu, izleyiciyi kendi içsel yolculuğuna katılmaya davet eden güçlü bir ifade aracıdır.
Çizginin ve Noktanın Tedavi Gücü: Sıradışı Bir Ressam Murat Özdoğru’nun Sanatı
Sanat, yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda insanın kendi iç dünyasıyla yüzleşme sürecidir. Murat Özdoğru için sanat, geçmişin izlerini takip etmek, bilinçaltında birikmiş duygularla yüzleşmek ve bunları dönüştürmek için bir terapi yöntemidir. Onun eserlerinde çizgi ve nokta, yalnızca bir biçim değil, aynı zamanda bir ritüel, bir iyileşme süreci ve kendini yeniden keşfetmenin aracıdır.
Sanatın psikolojik iyileşme sürecindeki yeri, yüzyıllardır bilinen bir gerçektir. Vincent van Gogh’un hastane duvarlarından gökyüzüne uzanan fırça darbeleri, Frida Kahlo’nun fiziksel acılarını resimle anlatışı ya da Yayoi Kusama’nın obsesyonlarını sonsuz noktalara dönüştürerek iç dünyasını dengelemesi—bunların hepsi sanatın bir terapi yöntemi olarak nasıl kullanılabileceğine dair güçlü örneklerdir. Sanat, bazen kelimelerin yetmediği yerde devreye girer, bazen ise bireyin kendisiyle hesaplaşmasını mümkün kılan tek araç olur.
Çizgi ve Nokta: Sonsuz ve Sınır Tanımayan Bir Ritüel
Murat Özdoğru’nun sanatının çıkış noktası, çocuklukta başlayan bir ritüelin dönüşümüdür. O, doğadaki tekrar eden desenleri, çizgileri ve noktaları sayarak dünyayı anlamlandırmıştır. Bu sayma ritüeli, zamanla sanata evrilerek bilinçaltındaki bastırılmış korkularını, geçmişin izlerini ve travmalarını açığa çıkarmanın bir yolu haline gelmiştir. Sanatçının çizgi ve noktayı bir totem gibi ele alması, ona sonsuz bir alan açar. Çizgi ve nokta, sınır tanımaz; zamandan, mekândan, geçmişten ve gelecekten bağımsızdır. Her çizgi ve nokta, yeni bir yüzleşme, yeni bir iyileşme sürecidir.
Çocukluğunda kulağına fısıldanan hayali bir varlık, sanatçının zihninde yankılanırken, bu varlığı sanat yoluyla yeniden yaratmak ve dönüştürmek Murat Özdoğru’nun anlatısının temelini oluşturur. Zihnindeki mitolojik figürler, yalnızca bireysel geçmişinin değil, aynı zamanda kolektif hafızanın da bir parçasıdır. Türk mitolojisinin Şamanist kökenleriyle bağlantı kuran bu figürler, doğa, bilinçaltı ve insan arasındaki derin ilişkiyi ortaya koyar.
Sanatçı için çizgi ve nokta, bilinçaltındaki yaratıkları yüzeye çıkarmanın, onlarla yüzleşmenin ve onları dönüştürerek özgürleşmenin bir yoludur. Her figür, geçmişle olan hesaplaşmasının bir parçasıdır. Tıpkı Frida Kahlo’nun otoportrelerinde kendi bedenini ve acısını sanatına taşıması gibi, Özdoğru da kendi iç dünyasındaki varlıkları resmine taşır ve onlarla yüzleşerek onları insani bir forma sokar.
Çizginin ve Noktanın Dönüşümü: Kaostan Sakinliğe
Özdoğru’nun sanatında, çizgi ve nokta zamanla kaostan düzenin ve huzurun bir aracına dönüşür. Önceleri içsel bir çatışmanın yansıması olan çizgiler ve noktalar, zaman içinde doğaya evrilir. Sanatçı, kendi travmalarının üstesinden geldikçe çizgiler ve noktalar da daha organik, daha akışkan bir hal alır.
Bir noktadan sonra, çizginin ve noktanın ritmi sanatçıyı doğaya yönlendirir—çünkü doğa, iyileşmenin nihai noktasıdır. Sanatçı artık yalnızca geçmişiyle yüzleşmekle kalmaz, aynı zamanda kendini yeniden inşa eder. Çizgi ve nokta, başlangıçta geçmişin izlerini sürerken, zamanla doğanın huzuruna ulaşmanın bir aracına dönüşür.
Bu noktada sanatçının dünyası değişir. Korku, coşku, delilik ve heyecan yerini sadeliğe, ritme ve dengeye bırakır. Çizgi ve nokta hâlâ sanatçının ritüeli olarak devam eder, ancak artık bu ritüel doğayla bütünleşmenin ve sanatçının kendisiyle barışmasının bir yolu olmuştur.
Sanatın Eşsiz İyileştirici Gücü
Sanatın en güçlü yönlerinden biri, kişiye özgü bir dil yaratma kapasitesidir. Murat Özdoğru’nun sanatı, yalnızca bir teknik ya da görsellik meselesi değil, aynı zamanda kişisel bir terapi ve iyileşme sürecinin dışavurumudur. Onun çizgileri ve noktaları, yalnızca bir form değil, bilinçaltının katmanlarını açığa çıkaran bir yolculuğun haritasıdır.
Bu süreç, sanatın en temel işlevlerinden birini doğrular: Sanat bir kaçış değil, yüzleşme ve iyileşme alanıdır. Çizgiler ve noktalar bazen geçmişin ağırlığını taşır, bazen de onu hafifletir. Ama her durumda, sanatçının dünyasında bir dönüşüm yaratır.
Sanatın iyileştirici gücünü görmek için yalnızca Özdoğru’nun eserlerine değil, sanat tarihine de bakabiliriz. Van Gogh’un depresyonuna rağmen sanat üretmeye devam edişi, Kusama’nın obsesyonlarını sonsuz noktalara dönüştürmesi, Kahlo’nun acıyı mitolojikleştirmesi—bunların hepsi sanatın bireysel ve kolektif bilinç üzerindeki iyileştirici etkisini kanıtlar. Özdoğru’nun çizgi ve nokta yolculuğu da bu zincirin bir parçasıdır: Kendi mitlerini yaratırken, aslında sanatı iyileştirici bir güç olarak kullanır.
Sonuç olarak, çizgi ve nokta bazen sadece birer görsel öğe değildir. Onlar, geçmişiyle yüzleşen, bilinçaltının derinliklerinden çıkan, dönüşen ve iyileşen bir sürecin simgesidir. Murat Özdoğru’nun sanatında çizgi ve nokta, hem bireysel bir iyileşmenin hem de kolektif bir anlatının parçasıdır. Sanatın şifa veren gücüne inanmak, geçmişle barışmanın ve geleceğe umutla bakmanın en güçlü yollarından biridir.
Ve belki de en önemlisi: Sanat, bizi karanlıktan ışığa, parçalanmışlıktan bütünlüğe taşıyan en sahici yoldur.
Murat Özdoğru’nun Sanat Manifestosu: Çizginin ve Noktanın Tedavi Gücü
Sanat, insanın kendi geçmişiyle yüzleşme sürecinin en güçlü aynalarından biridir. Benim sanatım, yaşadığım travmalardan doğan bir ritüelin, bir yaşam biçiminin, çizgi ve noktaya dönüşmesidir. Sayarak, tekrar ederek ve yüzeye çıkararak içsel dünyamı dışavurum haline getiriyorum.
Çizgi ve nokta benim için sadece birer form değil, aynı zamanda bir tedavi yöntemidir. Her çizgi ve nokta, geçmişin izlerini sayarak anlamlandırmanın, bilinçaltımda saklanan varlıkları açığa çıkarmanın ve onlarla yüzleşmenin bir yoludur. Çizgiyi ve noktayı sonsuz ve sınır tanımayan bir totem olarak keşfettim; onların rehberliğinde kendi mitolojimi yaratıyorum.
Benim mitolojimde varlıklar, geçmişin yankılarıyla ve bilinçaltımın simgeleriyle şekillenir. Onlar korkulardan, delilikten, coşkudan ve bilinmezliğin derinliklerinden doğarlar ama nihayetinde insani bir nitelik kazanırlar. Her figür, bireyin geçmişle ve kolektif hafızayla mücadelesini temsil eder. Çizgi ve nokta, bu varlıkları yüzeye taşırken onları kutsal bir anlatıya dönüştürür.
Mitler, insanın doğayla, toplumla ve kendisiyle kurduğu bağları yansıtan anlatılardır. Benim mitolojimde ise çizgi ve nokta, doğayla ve içsel dünyayla bir uzlaşma aracıdır. Önce bilinçaltının karmaşasıyla, sonra doğanın huzuruyla buluşan bir serüvendir. Şamanist kökenlerden beslenen Türk mitolojisinin doğayla kurduğu bağı, çağdaş bir sanatsal dile dönüştürüyorum.
Bilinçaltımın en derin korkularından doğan varlıklar, zamanla evrim geçirir; çizginin ve noktanın ritüeli beni doğaya yönlendirir. Heyecan, duygu, delilik ve korku, çizgi ve nokta aracılığıyla sadeliğe ve huzura ulaşır. Sonunda sanat, katharsise ulaşmanın ve doğanın sırrına ermenin bir yolu olur.
Benim sanatım, geçmişten kaçış değil, onunla yüzleşme ve onu aşma sürecidir. Her çizgi, her nokta bir hesaplaşma, bir anlatı, bir iyileşme ve yeniden doğuşun parçasıdır.
Çizgi, benim mitolojimdir.
Nokta, benim tedavimdir.
Murat Özdoğru – Kasım 2025
Yükleniyor...