Burhan Cahit Doğançay, batı eğitimi almış orta sınıf ailelere mensup olan Adil ve Hediye Doğançay çiftinin üç çocuğunun ilki olarak 11 Eylül 1929’da İstanbul’da doğdu. Bir subay ve tanınmış bir sulu boya sanatçısı olan babası Adil Bey, onun ilk sanat eğitmeniydi. Ayrıca çocukluk yıllarında dönemin ünlü ressamı Arif Kaptan’dan aldığı resim dersleri de onun sanata olan ilgisinde oldukça etkili oldu.
1950 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Paris’e giderek burada Paris Üniversitesi’nde doktora yapan Doğançay, bir yandan da Académie de la Grande Chaumière’de resim dersleri alıyordu. Doktorasını tamamladıktan sonra Ankara’ya geri dönerek, Türkiye Ticaret Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. Burada Sanat Sevenler Kulübü’ne katıldı ve babası Adil Bey ile birlikte 1955 yılında ilk sergisini açtı. İlk kişisel sergisini de 1956 yılında yine Ankara’da açtı.
1962’de iş sebebiyle New York’a giden Doğançay, burada Türkiye Cumhuriyeti’nin New York’taki turizm bürosunun müdürlüğünü yaptığı sırada hem Paris’te hem de New York’ta eserlerini sergilemeye devam etti. New York’a yerleşmek onun sanat kariyeri için bir kırılma noktası olacaktı, nitekim burada New York sokaklarından aldığı ilhamla duvar motifleri yapmaya başladı. 1963 yılında Washington Squares Gallery’de Andy Warhol, Jasper Johns, Willem de Kooning gibi ünlü sanatçılarla birlikte “World Show” sergisinde yer aldı. 1964 yılında Guggenheim Müzesi müdürü Thomas Messer, sanatçının bir eserine hayran kalarak, bu eserin müzede sergilenmesini sağladı. Doğançay, kısa bir süre sonra sanat kariyeri için diplomatik kariyerinden vazgeçti; kendini tamamen sanata adamaya ve ilham kaynağı olan New York’a yerleşmeye karar verdi.
1970’li yıllarda fotoğrafçılığa olan ilgisinin artmasıyla birlikte New York duvarlarına yöneldiği duvarlar serisine başladı. 1972 yılında New York’ta bir oteldeki baloda Angela Haussmann ile tanıştı ve 6 yıl sonra evlendiler. 1975 yılında Doğançay, 114 ülkeyi kapsayacak olan “Dünya Duvarları” adlı fotoğraf projesi için ülke ülke, şehir şehir gezdi. 1976 ve 1977 yıllarında eşiyle birlikte İsviçre’ye yerleşen Doğançay, 1979 yılında ABD vatandaşlığına kabul edildi ve Türk hükümetinin izniyle çift pasaporta sahip oldu.
1980’li yıllarda duvarlara olan ilgisi Doğançay’ı Midtown Manhattan’da inşa halindeki gökdelenleri fotoğraflamaya yöneltti. Demir işçileriyle geliştirdiği dostluklar, Brooklyn Köprüsü’ndeki restorasyon çalışmalarını fotoğraflamasına olanak sağladı. 1986’da büyük bir onarım geçiren Brooklyn Köprüsü’nün 19 adet büyük boy fotoğrafını çekti. Bu fotoğraflar, 1998 yılında New York kentinin 100.yıl kutlamaları kapsamında JFK Uluslararası Havaalanı’nda iki yıla yakın bir süre sergilendi ve daha sonra “Walls of the World’” adı altında kitap olarak yayınlandı.
Burhan Doğançay: Hayatı, Eserleri ve Bilinmeyenleri
1999’da Beyoğlu’nda bir bina satın alarak burayı dostları Oktay Duran ve Cem Bahadır’ın desteğiyle 3 yıllık süren bir restorasyon sürecinin sonunda atölyeye çevirdi. 2004’te Doğançay Müzesi olarak ziyarete açılan bina Türkiye’nin ilk kişisel çağdaş sanat müzesi oldu.
2006 yılında eşiyle beraber Turgutreis’e yerleşip, burada bulunan sayfiye evinde eserlerini sergileyeceği bir sanat atölyesi açan Doğançay, zamanını New York, İstanbul ve atölyesinin bulunduğu Turgutreis arasında paylaştırarak yaşamaya başladı. 2010 yılında eşiyle birlikte “Burhan Angela Doğançay Sanat, Kültür ve Eğitim Vakfı”nı kurdu.
2009 yılında Doğançay’ın ünlü tablolarından “Mavi Senfoni”, Murat Ülker tarafından 2.2 milyon liralık rekor bir fiyata satın alınarak, 2005-2010 seneleri arasında satılan en pahalı Türk tablosu oldu.
2012 yılında İstanbul Modern’de, “Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı: Burhan Doğançay Retrospektifi” sergisi, sanatçının 14 ayrı dönemini ve 50 yıla yayılan sanat hayatını, dünyanın önde gelen müzelerinin koleksiyonlarında bulunan 120 eseriyle izleyicilerle buluşturdu.
Doğançay, sanat yaşamı boyunca, çoğu üç boyutlu soyut kolajlardan oluşan yaklaşık 4.000 tablo üretti. Çalışmaları British Museum, Guggenheim Museum ve Whitney Museum of American Art’ın da aralarında bulunduğu 70’ten fazla müzede sergilendi.
Doğançay’ın çalışmaları genellikle kentsel çevre ve kent manzaralarına odaklanmıştır. Çeşitli sosyal ve politik güçlerin duvarlarda bıraktığı izlere olan ilgisi, onu kentsel çürüme, iletişim ve zamanın geçişi temalarını keşfetmeye yönlendirmiştir.
Sıklıkla “kolaj” ve “asamblaj”, bazen de “fümaj” tekniklerini kullanan Doğançay’ın eserlerinin temel bileşenleri gerçek kent enkazları, yırtık posterler, gazeteler, reklam panosu parçaları ve duvarlardan topladığı afiş ve objelerdir. Bulunan bu malzemeleri sanat eserine dahil etmek, yalnızca özgünlük duygusu kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda sanatı ile tasvir ettiği kentsel çevre arasındaki bağı güçlendirir. Başka bir deyişle, geleneksel resim ve heykel arasındaki çizgileri bulanıklaştırarak Doğançay’ın çalışmalarına dokunsal ve üç boyutlu bir yön katar. Kullandığı renk paleti oldukça çeşitli ve kentsel peyzajın canlı ve dinamik doğasını yansıtan Doğançay, çeşitli poster ve grafiti katmanlarıyla kaplı şehir duvarlarının kaotik enerjisini vurgulamak için cesur ve zıt renklere sıkça yer verir. Resimlerinde ayrıca çeşitli fırça ve dokuları kullanmıştır. Renk, doku ve biçime yaklaşımı, kentsel gerçekçilikle bağlantısını sürdürmekle birlikte soyut dışavurumcu akımını yansıtır. Doğançay’ın sokak sanatı, kolaj ve montaj tekniklerini benzersiz bir şekilde harmanlaması ve kentsel ortamların özünü yakalamaya yönelik yenilikçi yaklaşımı, çağdaş sanat üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır.
Yükleniyor...